17 Nisan 2010 Cumartesi


İTAATİN KAZANDIRDIKLARI
İTAAT SONSUZ KURTULUŞA KAVUŞTURUR
İtaat, insanın Allah'a iman ettiğinin ve O'na kul olmayı kabul ettiğinin en açık göstergesidir. İnsanı ebedi kurtuluşa, ihtişamlı sonsuz bir hayata kavuşturacak olan da ancak itaattir.

“Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisa Suresi, 13)
C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\PHTSHP-MANZARA\manzara26.jpg 
İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Ayetlerin bildirdiğine göre itaat, hem Allah'tan gelecek rahmet ve merhametin, hem cennetin, hem de inkarcılara karşı kazanılacak başarının anahtarıdır: 
Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132)
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)
DİN AHLAKI İTAAT ÖZELLİĞİ KAZANDIRIR
Bilindiği gibi bir toplumda huzur ve sükunet, o toplumdaki insanların devlete ve onun tüm birimlerine gösterdikleri itaat, saygı ve güvenle sağlanabilir. Kuran'da ise "itaat" makbul bir ahlak özelliği olarak teşvik edilmektedir. Allah Müslümanlara pek çok ayetiyle itaati emretmektedir. Dolayısıyla Kuran ahlakına göre yaşayan insanların oluşturduğu bir toplum aynı zamanda, devlete itaatin ve saygının en yüksek derecede yaşandığı bir ortam olur.

Din ahlakı, aynı zamanda insanları her türlü anarşi ve terör eyleminden de uzak tutar. Çünkü Allah Kuran'da insanları "bozgunculuktan" menetmiştir. Bu konuyla ilgili pek çok ayet vardır:

"…Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. " (Bakara Suresi, 60)

"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın..." (Araf Suresi, 56)

Din ahlakını gereği gibi kavrayan ve yaşayan bir insan, Allah'ın yukarıdaki ayetlerindeki emri gereği yeryüzünde karışıklık çıkarmaktan, sıkıntılı, karmaşa dolu ortamlar meydana getirmekten şiddetle kaçınır. Kuran ahlakına uygun, huzur ve sükunet dolu, itidalli, hoşgörülü, her zaman sorunları çözme arayışı içinde olan, olayları tırmandırmayan, aksine her zaman uzlaştırıcı bir tutum sergiler. Yine yukarıdaki Kuran ayetlerinde anlatılan gerçek dindar modeli toplumda yaygınlaşırsa, toplumsal hayat da son derece barış ve esenlik dolu olur. İnsanlar devlete duydukları güven ve saygıyı, onun ayakta tutulması için ortaya koydukları çaba ile gösterirler. Bu ahlaktaki insanların varlığı sayesinde toplumdan anarşi, terör, kargaşa ve düşmanlık giderilir. İnsanlar arasında kavgalar ve tartışmalar tamamen kalkar. İnsanlar sokaklara rahatça çıkabilir, gece-gündüz güven içinde her yerde dolaşabilirler. 
DİN AHLAKI TOPLUMSAL YAŞANTIYI NASIL DEĞİŞTİRİR? 

Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanların isyancı kişiliklere büründükleri, anarşist eylemlerde bulundukları, devlete karşı cephe aldıkları bilinen bir gerçektir. Özellikle de milli ve manevi değerlerin korunması gerektiği durumlarda, Allah korkusu olmayan insanların umursuz davranacakları kesindir. Milli ve manevi çıkarlarla kendi çıkarları arasında bir kıyas yapmaları gerektiğinde din ahlakından uzak insanların kolaylıkla nefislerini tercih edecekleri açıktır. Bu, gerektiğinde vatana ve millete hizmet etmekten, onun uğrunda mücadele etmekten kaçınmaya, hatta bölücü faaliyetlerde bulunmaya kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir. 
C:\Users\kişi\Desktop\kizz.jpg
Oysa din ahlakını yaşayan insanlar için devlet ve millet kavramları çok büyük değere sahiptir. Gerektiğinde devleti için kişi canını tehlikeye atar, devletinin, milletinin çıkarlarını şahsi menfaatlerinden üstün görür. Milli ve manevi değerlerini canla başla korur.

Din ahlakının yaşandığı bir ortamda öğrenciler de devlete, millete karşı saygı ve sevgi dolu olurlar. Değil bu mukaddes kurumlara karşı mücadele vermek, tam tersine destek olup, yardım ederler. Devleti koruyan, savunan bu görevlilere karşı son derece hürmetkar ve yardımcı olurlar. Toplum genelinde devlete, orduya ve polise karşı tam bir güven ve sahip çıkma duygusu gelişir. Kimsenin anlaşamadığı, çekiştiği, savaştığı bir husus kalmaz. Herkes Allah'ın kitabına iman eder, onda bildirilen güzel ahlak anlayışını benimser, sonuçta da kimse birbiriyle ters düşmez. Sorunların çözümünde herkes kendisini karşısındakinin yerine koyar, merhamet eder, hoşgörüyle yaklaşır. Böylece her problem kısa sürede güzellikle hallolur.

Devlet böyle bir ortamda çok rahat yönetilir. Ülke çok daha güvenli ve müreffeh bir hale gelir. İdareciler de insanlara karşı çok adil, merhametli olurlar, her türlü adaletsizlik ortadan kalkar. Dolayısıyla kendileri de çok saygı görürler. Böyle devletler de çok güçlü ve sarsılmaz bir temele sahip olurlar.

Allah korkusu olmayan insanlar rahatça haksızlık, adaletsizlik yapabilmekte, cinayet işleyebilmekte, benzeri görülmemiş zulüm ve gaddarlıkları yapmaktan çekinmemektedirler. Üstelik vicdan azabı dahi duymadan, yaptıkları vahşetten pişman olmadıklarını söyleyebilmektedirler. Oysa Allah'a karşı sorumluluk hissiyle dolu olan bir kişi bu fiilleri asla işleyemez.

Din ahlakı yaşandığında bu saydığımız olumsuzlukların hiçbiri kalmaz. Herşey sükunetle, güzellikle, adaletle halledilir. Tüm bunlar, dinin insanlara kazandırdığı ahlak özelliklerinin, devletin bekası ve toplumun huzuru açısından son derece gerekli olduğunu göstermektedir. Din ahlakını yaşamayan bir insan modelinin oluşturacağı toplum yapısı, bencillik ve çatışma üzerine kurulu olacağı için, ister istemez devleti ayakta tutan değerleri de tahrip edecektir. Dinsizlik isyanı, çatışmayı, anarşiyi, nefreti, güvensizliği getirirken; din ahlakı, insanlara itaati, barışı, düzeni, sevgiyi ve güveni kazandırır.

İTAATİN DİN AHLAKINDAKİ ÖNEMİ


"Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." (Kehf Suresi, 70)

Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kez daha dikkat çekilmektedir. Bu tabiyet esnasında, müminlerin titiz bir saygı göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir. Bir ayette elçilere itaatin önemi şu şekilde bildirilmektedir:

Kim Resule itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)
C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\Kuran_5.jpg


Müminler, elçiye itaat ederken aslında Rabbimiz'e itaat ettiklerini bilmeli, elçilerin aldıkları her kararı, yaptıkları her işi hayır ve hikmet gözüyle değerlendirmeli ve onlara gönülden tabi olmalıdırlar.

Nitekim Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssasındaki ayetlerde de tabi olunan kişinin gerekli gördüğü zaman yaptığı işlerin, aldığı kararların ve söylediği sözlerin hikmetini öğütle açıklayacağı bildirilmektedir. Örneğin Kehf Suresi'nin bu ayetinde, Hz. Hızır'ın "ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar" dediği haber verilerek, Hz. Musa'ya karşılaştığı olayların hikmetinin açıklanacağı bildirilmiştir.

Hz. Hızır ve Hz. Musa'nın yol boyunca yaşadıkları, ikisinin de kaderinde belirlenmiş ve Allah Katında yazılmıştır. Bunların hiçbir şekilde farklı yaşanması ihtimali yoktur. İkisinin ayrılma anı da, tıpkı birleşme anı ve birleşme yeri gibi, Allah Katında bellidir. Allah ikisinin de kaderlerinde bu anları sonsuz evvelde belirlemiştir.

C:\Users\kişi\Desktop\56769e2b3kmecs1.gif

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder